Anima ve Animus

Jul 22, 2024Nazlı Karaca
Anima ve Animus

Analitik Psikoloji’de kişisel kompleksler. Aynı zamanda bir erkeğin bilinçdışı dişil doğasını ve bir kadının bilinçdışı eril doğasını simgeleyen arketiplerin kişileştirilmesidir. Anima erkeğin bilinçdışı kalmış dişil yanı iken Animus kadının bilinçdışı kalmış eril yanıdır. Bu çift cinsellik biyolojik bir gerçekliktir ve dişi ya da erkek olmak buna karar veren genlerin sayısına bağlıdır. Çekinik kalan genler, karşıt bir kişilik oluştururlar ve bu durum bilinçdışı kalır. İnsan davranışını düzenledikleri için en etkin iki arketip bunlardır. Projeksiyon (yansıtma) mekanizmasından sorumludurlar. Aynı gölge arketipi gibi bunlar da bilinçdışı olduğundan, daima bilinçsiz olarak karşı cinse yansıtılır. Anima/Animus yansıtması potansiyel eşinde karşılık bulur ve bu durum, kişiye diğer yarısını bulmuş olduğu duygusunu yaşatarak kendini tamamlanmış hissetmesini sağlar. İlk görüşte aşk fenomeni kaynağını bu yansıtmalardan bulmaktadır. C.G. Jung: "Her erkek, içinde, o ya da bu kadına ait olmayan sonsuz bir kadın imgesi taşır. Bu imge özünde bilinçdışıdır ve erkeğin organik sistemindeki asıl kadın biçiminin, yani bir arketipin, kalıtımsal bir öğesidir. Bu asıl imge, kadınlığın tüm atasal deneyimlerinin ve o güne dek kadınlığın bıraktığı izlerin bir birikiminden oluşur. İmge bilinçdışı olduğu için sevilene bilinçsizce yansıtılır. Tutkuya ya da nefrete neden olan budur."

Anima erkeğin ruhu olarak işlev görürken, kadının animusu bilinçdışı bir akıl gibi davranır. Buna bağlı olarak animus “Baba Logos”, anima “Anne Eros” ilkesinin doğada temsil edilen tipik özelliklerine uygun davranır. Bunlar anima için nezaket, hassasiyet, sabır, alıcılık, doğaya yakınlık, affetmeye hazır olmak, animus içinse kendine güven, kontrol etme isteği, sorumluluk almak ve savaşçı ruh özellikleri olarak sayılabilir. Her arketip gibi anima ve animusun da aydınlık ve karanlık yönleri mevcuttur. Bu nedenle hayatın değişik evrelerinde bireyin anima ve animus ile olan ilişkisi onun hayatı yaşama kalitesini etkiler.

Genç insanlar, animanın tamamen kaybedilmesi durumunda dahi bu dönemi yaralanmadan atlatabilirler çünkü hayatlarının bu döneminde mesela bir erkek için önemli olan tek şey erkek olmaktır. Ancak, hayatın ortasından sonra animanın kalıcı olarak kaybı, erkeğin canlılığını yitirmesi, esnek olamaması ve insanlara karşı nezaket eksikliği anlamına gelir. Bunun sonuçları bir erkekte zamansız sertlik (anlayışsızlık), huysuzluk, basmakalıp davranış, fanatik tek taraflılık, inatçılık, küfürlü davranış veya teslimiyet, bezginlik, pasaklılık, sorumsuzluk ve nihayet alkol alma eğilimi olarak kendini gösterir. Anima, rüyalarda, baştan çıkarıcıdan manevi rehberliğe kadar değişen dişil imgelerle kişileştirilir. Bu Eros prensibi ile ilişkili olduğundan, bir erkeğin anima gelişimi kadınlarla nasıl ilişki kurduğuna yansır.

Animusun karanlık yönlerini kavrayamayan kadın, kendini klişe fikirler, genellemeler, acımasız eleştiriler ve mutlak hakikati bildiği iddiasına dayanan önyargılar içinde bocalarken bulabilir. Bu da sonuç olarak kadının kendisini istemsizce eleştirerek değersizleştirmesine ve kendine büyük bir güvensizlik duymasına neden olur. Bu olgu kadının yaratıcılığını da elinden alır çünkü ne zaman yaratıcı bir fikir aklına gelse bilinçdışından gelen -o fikri neden hayata geçiremeyeceği konusunda- sayısız negatif hislere kapılır. Animus tarafından ele geçirilmiş bir kadın her zaman dişiliğini kaybetme tehlikesiyle karşı karşıyadır.

Jul 22, 20240 yorumNazlı Karaca
Jul 22, 20240 yorumNazlı Karaca