Arketip ve Psikoid Arketip

Jul 22, 2024Nazlı Karaca
Arketip ve Psikoid Arketip
C. G. Jung’un psikoloji dünyasına kazandırdığı arketip terimi, Analitik Psikoloji terminolojisinde, algılamamızı yönlendiren, bilinç içeriklerini etkileyen, değiştiren ve geliştiren bilinçdışı psişik yapılar olarak anlaşılmaktadır.  Jung, psikolojisini kurduğu yıllarda bilinçdışından bilince çıkan mitolojik imgelere “başlangıçtan beri var olan imgeler” ve “bilinçdışının hâkimleri” demekteydi. Daha sonra, Aziz Augustine’in “ideae principales” kavramından esinlenerek, “arketipler” adını kullanmayı tercih etmiştir. Jung psişeyi bilinç ve bilinçdışı olarak, bilinçdışını ise kişisel bilinçdışı ve kolektif bilinçdışı olarak ikiye ayırır. Arketipler kolektif bilinçdışının çekirdek yapıları olarak kabul edilir. Kolektif bilinçdışı, bu arketipsel psişik yapılar vasıtası ile, kalıtsal olarak her insanda doğuştan var olan ve içeriği ilk insandan bu yana yaşanan psişik aktivitenin oluşturduğu (korku, tehlike, üstün olana karşı mücadele, cinsellik, doğum, ölüm, sevgi, vb.) deneyimlerden teşekkül etmiştir. Kolektif bilinçdışını oluşturan bu içerikler tarafsız ve etkisizdirler. İyi ya da kötü olmadıkları gibi, hiçbir dış uyarandan etkilenmezler. Sadece bilinçle temas ettiklerinde bir kuvvet kazanırlar. Bu özelliklerine bağlı olarak Jung kolektif bilinçdışını “objektif psişe” olarak da adlandırmıştır. Arketipler kendilerine has bir davranış biçimleri olmamakla birlikte davranışlarımız üzerinde “düzenleyici bir ilke” rolünü üstlenirler. İşleyişleri Freud’un psikanalizindeki içgüdülerin işleyişine yakındır. Jung’a göre, evrensel olan ve farklı tezahürlerde belirebilen arketipler, bir deneyimle harekete geçirildiklerinde, yani tetiklendiklerinde, bireyin içinde yaşadığı kültür ya da diğer faktörlerden etkilenerek fiziki dünyada etki yaratırlar. Tetiklenmeyen dolayısıyla harekete geçmeyen bir arketip bilinçdışı olduğundan algılanamaz. Her arketip ayrı bir psişik niteliği temsil ettiğinden, onun harekete geçmesi bilinçdışında potansiyel olarak bulunan psişik niteliklerin de aktive olması anlamı taşır. Her arketip içinde karşıt çiftini barındırır. Yani aydınlık ve karanlık olarak iki yüzünden biri ile tezahür edebilir. Buna en iyi örnek, anne arketipinin “sevecen anne” (Meryem Ana) olarak ortaya çıkabildiği gibi “korkunç anne” (Kali) olarak da belirebilmesidir. Her arketipin dişil ve eril psişede farklı görünüşleri ve işlevleri olabilir. Örnek olarak bilinçdışı ile egonun iletişiminden sorumlu olan sosyalleşme arketipi kadında Animus, erkekte ise Anima olarak belirir. Jung yaşamının son yıllarında, hayat boyu biriktirdiği tecrübelerin ışığında, arketiplerin psişik plana ait oldukları kadar fiziksel dünyaya da ait olduklarını anladığını belirterek onlara “psikoid arketip” demeye başlamıştır. Bu, arketipin psişe ile madde arasında henüz tanımlayamadığımız bir ilişki oluşturduğunu ve arketiplerin ruh ile madde arasında bir nevi köprü vazifesi gördüğü saptamasına dayanır. Buna rağmen Jung, arketipin gerçek doğasının bilinçli hâle getirilemeyeceğini savunmuştur. Sadece bu nedenle, psikoid arketip önermesi ile bilimsel olanın sınırlarına dayandığını, daha fazla konuşmasının deneyüstünün alanına gireceğini ve ampirik bir bilim insanı olarak bunu yapmasının mümkün olmadığını beyan etmiştir.
Jul 22, 20240 yorumNazlı Karaca
Jul 22, 20240 yorumNazlı Karaca