Senkronisite ya da Eşzamanlılık, ilk olarak C. G. Jung tarafından tanımlanmış, dış dünyada vuku bulan bir olayın psikolojik bir ruh hâli ile eş zamanlı ve ortak bir anlam bağlamında örtüşmesi fenomenidir. İki olmazsa olmaz temel faktörden oluşur:
1-Bilinçsiz bir imge ya doğrudan ya da dolaysız bir şekilde bir rüya, fikir, fantezi veya önsezi şeklinde bilince gelmelidir.
2-Bu içerikle dış dünyada eş zamanlı oluşan nesnel bir durum örtüşmelidir.
Jung, eş zamanlı deneyimleri uzay ve zamanın göreliliği ve bir dereceye kadar bilinçdışı ile ilişkilendirdi; “Bu fenomenin çok çeşitli ve kafa karıştırıcı yönleri, şu anda görebildiğim kadarıyla, psişik olarak göreli bir uzay-zaman sürekliliği varsayımıyla tamamen açıklanabilir. Psişik bir içerik bilincin eşiğini geçer geçmez, eş zamanlı marjinal fenomenler ortadan kalkar, zaman ve uzay alışılmış egemenliğine geri döner ve bilinç bir kez daha öznelliği içinde yalıtılır… Bunun tersine, özne bilinçsiz bir duruma getirilerek eş zamanlı fenomenler uyandırılabilir.”
Eşzamanlılık Jung tarafından "nedensel olmayan bir bağlantı ilkesi", kişisel psişe ile maddi dünya arasındaki esasen gizemli bir bağlantı olarak tanımlandı ve temelde bunların yalnızca farklı enerji biçimleri oldukları gerçeğine dayandırdı. “Psişe ve maddenin bir ve aynı tözün iki farklı yönü olması sadece mümkün değil, hatta oldukça muhtemeldir. Eşzamanlılık fenomeni bana öyle geliyor ki, psişik olmayanın psişik gibi davranabileceğini ve aralarında herhangi bir nedensel bağlantı olmaksızın bunun tersini yapabileceğini gösterdiği için bana öyle geliyor.”
Bir örnek ile anlatacak olursak: C. G. Jung’un otobiyografisinde aktarılan, aşırı rasyonel, zengin ve aklına fazla güvenen entelektüel bir kadının bu dünyevi yapısı nedeniyle ruhsal tedavisi ilerlememektedir. Jung bu çetin cevizi kırmayı başaramamıştır. Uzun seanslardan sonra, sonunda kadın, Mısır mitolojisinde “yeniden doğuşun” önemli sembollerinden biri olan Scarab/Altın Bok Böceği’ni eline aldığı bir rüya görür. Daha sonra, Jung’un evindeki bir seansta o rüyayı Jung'a anlattığı esnada yanında oturdukları pencerede hafif bir tıkırtı duyulur. Jung pencereyi açtığında İsviçre'de altın bok böceğine denk olan bok böceği türü bir böceğin uçarak Jung’un avucuna konduğunu görürler. Jung elini kadın hastasına uzatarak "İşte senin bok böceğin" dedikten sonra kadının entelektüel aşırı maddeci savunması çökmüş ve iyileşme sürecine girmiştir. İşte bu kadının rüyası (iç tutum) ile bok böceğinin cama tıklaması (dış tutum) arasındaki “anlam” paralelliği, eş zamanlılığın çalışma alanıdır.