top of page

Tematik Sözlük

Burada istifadenize sunduğumuz “Tematik Sözlük” Büyük Sır Üstadı roman serisi içinde bulunan dipnotlardan yola çıkarak oluşturulan ve serinin her kitabının sonunda bulunan “Meraklısı için notlar” bölümünden derlenmiştir. Ayrıca metnin içinde geçen kavram ve kelimelerin kaynaklarını belirten kısaltmalar ilave edilmiştir. Bu kısaltmalar şunlardır: Alm. Almanca, Ana. Psi. Analitik Psikoloji, Ar. Arapça, Aram. Aramice, Far. Farsça, Fr. Fransızca, İbr. İbranice, İng. İngilizce, İsp. İspanyolca, İt. İtalyanca, Jap. Japonca, Lat. Latince, Moğ. Moğolca, Osm. T. Osmanlı Türkçesi, Psi. Psikoloji, Yun. Yunanca, Hint. Hintçe, Sans. Sanskritçe, Kelt. Keltçe, Çin. Çince.

G

Gece deniz yolculuğu

Psikolojik anlamda nevrozun karakteristik belirtileri olan depresyon ve isteksizlik ile ilişkili olan arketipsel mitolojik bir motiftir. Bir nevi cehenneme iniş, diğer bir deyişle Hades'e iniş ve bu dünyanın ötesinde bilincin olmadığı bir ruhlar dünyasına seyahat yani bilinçdışına dalmak anlamındadır.  Mistiklerin dilinde bu duruma “ruhun karanlık gecesi” de denir. Mitolojik olarak gece deniz yolculuğu motifi genellikle bir ejderha veya deniz canavarı tarafından yutulmayı içerir. Ayrıca hapis, çarmıha gerilme veya kaçırılma gibi, güneş tanrıları ve kahramanlar tarafından (Gılgamış, Osiris, Hazreti İsa, Dante, Odysseus, Aeneas gibi) geleneksel olarak yaşanan deneyimler ile temsil edilirler. C. G. Jung bu efsaneleri yorumlamış ve bunları bir nevrozun progresif ilerlemesinin ya da depresyonda enerjinin gerilemesinin simgeleri olarak görmüştür. Gece deniz yolculuğu mitleri güneşin "bütün gün denizin üzerinde hüküm sürdükten sonra her akşam ana kucağı sulara dönen sonra da her sabah yeniden doğan ölümsüz bir tanrı gibi davranan" tipik davranışının algılanmasından kök bulur. Bireyin depresyondayken uğradığı enerji kaybının sembolik karşılığı güneşin suya batışına karşılık gelmekte ve bu, yeniden doğuşun ön şartını oluşturmaktadır. Sağaltıcı sularda (bilinçdışı) dinlenen güneş (ego bilinci) böylece tekrar yaşamaya (yeniden doğmaya) başlayacaktır.

G

Ger

‘Yurt’ olarak da bilinen Moğolların geleneksel yaşam mekânlarıdır. Yuvarlaktır. Merkezde ‘Tono’ adı verilen bir duman çıkış halkasına bağlı direklerden (Uni) inşa edilmiştir.  Konumu ve sembolizmi bütün Moğol topluluklarında ortaktır. Göçebe yaşantısı gereği kolay sökülüp toplanmak için tasarlanmış olup nerede kurulursa kurulsun her zaman aynı sembolik anlamı taşır.

G

Giordano Bruno

Dominiken keşişi, gökbilimci, şair, yazar ve Rönesans felsefesini biçimlendiren İtalyan filozofların en önemlilerinden biridir. Kopernik sistemi ile tanışınca dogmalarından sıyrıldı ve bir süre sonra Hristiyan inancıyla arasındaki tüm bağları koparttı. Din sapkınlığı ile suçlandı. 1576 yılında henüz 28 yaşında iken zındıklık ve dinsizlik suçlamasıyla hakkında dava açıldı. Engizisyon baskısından kurtulmak için Roma'ya ardından Kuzey İtalya'ya kaçtı. Hiçbir yerde kalıcı olarak yerleşemeden sürekli yer değiştirdi. Önce Cenevre'ye, ardından Güney Fransa, Paris ve Londra'ya gitti. 1582 yılında Sorbonne Üniversitesinde bir kürsü elde etti. Londra'da yapıtlarının birkaç bölümünü kitaplar hâlinde bastırdı. Daha sonra bir İtalyan aristokrat olan öğrencisi Macenigo tarafından Venedik'e davet edilince bu daveti kabul etti. Burada Galileo Galilei ile tanıştı. Ancak öğrencisi ile aralarında husumet doğdu ve bir süre sonra onun tarafından engizisyona teslim edildi. Ona, düşüncelerinden vazgeçmesi ve din sapkını olduğunu kabul etmesi durumunda affedileceği söylendi. Kabul etmedi. Zindanda tutulduğu 8 yıllık bir yargılama sonunda tanrıya saygısızlık, ahlaksızlık ve dinden çıkmak suçlarından kanı akıtılmadan işkence ile öldürülme cezasına çarptırıldı. Mahkemenin bu kararı, Roma Campo dei Fiori meydanında 17 Şubat 1600 günü diri diri yakılması suretiyle infaz edildi.

G

Gizemcilik ve gizemci cemiyetler

Geniş anlamda, usçuluktan ve günümüz bilimsel yöntemlerinden kopuk yollar aracılığıyla, üstün ve gizli bilginin araştırılması için kurulmuş inanç topluluklarıdır. Konfüçyüsçülük, Taoculuk, Brahmancılık, Hermesçilik, Orfeusçuluk gibi İlkçağ dinlerini kaynak almanın yanı sıra Pithagorasçılık, Yeni-Platonculuk, Yahudi kabalası ve İslam tasavvufuna dek halktan gizlenmiş tüm bilgileri kapsar. Dar anlamda, doğa bilgisinin büyüsel formüllerle elde edilebilecek gizlenmiş bir bilgi olduğu inancına dayanır. Astroloji, Simya, Teürji gibi 15. yüzyılda bilim sayılmış olan tüm etkinlikler, fal, kehanet, kabala, büyü, sihir, büyücü sağaltıcılık kapsamı içindedir.

G

Gnostisizm (Gnostik, Gnos, Gnosis)

Doğu geleneklerini ve Hristiyanlığı eklektik bir tutumla sentezleyen, birçok akımın (Sabiîlik, Maniheizm, Hermetizm gibi) benimsediği mistik felsefeye verilen genel addır. Kesin başlangıç tarihi ve kurucusu bilinmemektedir. Kökleri olasılıkla Hristiyanlıktan önceki İskenderiye’de, Yahudilik ve Helenistik felsefenin kaynaşmasında yatar. Temel öğretileri arasında ışık ve karanlık ya da iyilik ve kötülük arasındaki düalizm (ikicilik), maddi evrenin (bedenin) kötülüğü, ruhun ilahi evrene ait olup süfli yeryüzünde beden içerisinde hapishane hayatı sürdüğü, kurtuluş için dünyevi olan her şeyden uzaklaşmak ve bunun neticesinde gnosise (ilahi bilgiye) ulaşmak yatar. İnançlıları sınırlı bir tarikat yaşamı sürdürürler ve çileciliği savunurlar. Bu felsefenin temel kavramları şunlardır: 1-Hakikate ulaşmak için edinilecek bilgiye ancak ruhsal ve psişik gelişim yoluyla ulaşılabilir. 2-Ruh ölümsüzdür ve bu fiziki dünya yaşamında hapishane yaşamı geçirmektedir. 3-Gerçek olan, fiziksel dünya yaşamı değil, ruhsal yaşamdır. 4-Dünya düalist yapının geçerli olduğu bir gelişim ortamıdır. 5-Ruhsal gelişim yolunda en önemli bilgi kaynaklarından biri ruhsal âlemden alınabilecek bilgiler olup bunlar sadece seçkin ruhlara verilir. Gnosların incelenmesi uzun zaman Hristiyanlık tarafından sapkınlık sayılmış ve cezalandırılmıştır. 1945 yılında, Nag Hammadi bölgesinde bir mağarada bulunan 50 ciltlik bir Gnostik külliyat sayesinde, felsefenin özgünlüğü ile etkilediği Manicilik, Katharlar inanışı, kabala ve simya gibi bütün gizemci felsefelere tesiri anlaşılmıştır.

G

Gordion Düğümü

Yeni bir lider arayışında olan Friglere bir kâhin tarafından, şehre öküz arabası ile giren ilk adamı kral ilan etmeleri söylenir. Bu kişi kağnısıyla kente giren yoksul bir köylü, Midas'ın babası Gordios olur. Gordios, kral ilan edildikten sonra öküz arabasını Frig tanrısı Sabazios tapınağına adar. Araba kızılcık dallarından bir düğümle tapınağa bağlanmıştır ve bu düğümü çözecek kişinin Asya'nın hâkimi olacağı söylentisi ile ünlenir.

Büyük İskender, Gordion'a geldiğinde (MÖ 334) düğümü çözmeye çalışır ama başaramaz. Sabrı tükenince öfkeyle kılıcını çekip düğümü keser. İskender, gerçekten de Pers İmparatorluğu'nun fatihi ve Asya'nın hâkimi olma yolundadır. Ancak 33 yaşında ateşli bir hastalıktan zamansızca ölümü bilgelerce İskender'in Gordion düğümünü çözmek yerine sabırsızca davranmasının cezası olarak yorumlanır.

G

Gospel

Papa I. Innocent tarafından 3. yüzyılda Hristiyan Kilisesi’nin bir itikadı olarak kabul edilen ve çağımızda sinoptik İnciller olarak adlandırılan 4 kitabın ikinci bölümlerini oluşturan Yeni Ahit’in her birine gospel denir. İncillerin ilk bölümleri Tevrat ve Zebur’un birleşiminden oluşan Tanah olup Eski Ahit olarak adlandırılır. Gospelleri yazdıkları varsayılan Markus, Matta, Luka ve Yuhanna (John) Evangelistler olarak anılır. İlk 4 kitap bir Evangelium’dur. Kitaplar yazarlarının ismi önlerine gelecek şekilde isimlendirilir. Örnek: Markus Gospeli, Matta Gospeli.

G

Gölge ve Kolektif Gölge

Analitik Psikoloji’nin en önemli kavramlardan biri olup bilinçdışı bir arketiptir. Egonun karşıt çiftidir. Bireyin çevreye uyum sürecinde maruz kaldığı dış etkenlerin etkisiyle istemediği ya da kabullenemediği tüm kişisel özelikleri gölgesine tıkılır. Gölge ne mutlak iyi ne de mutlak kötüdür. Bilinçli hâle geldiklerinde başa çıkılamayacağı için yaşam sürecinde kendilerini ifade etmelerine izin verilmeyen ve bu nedenle bilinçdışında karşıtlık yaratmaya çalışan (otonom bir güç merkezi oluşturan) tüm bireysel ve ortak ruhsal öğelerin karanlık bodrum katıdır. İçimizde barındırdığımız potansiyel kötülük genelde burada saklanmaktadır. Bu mecburiyet her zaman doğal gerçeklerden koparak kültürel kompleksler geliştirilmesine neden olur. Bunun etkisiyle, insan psişesi bölünerek dengesini kaybeder. Bölünmenin nedeni, insanın “-mış” gibi yaptığı dış yaşamı ile yaşayamadığı iç yaşamları arasında parçalanmasıdır. Analitik Psikoloji, gölgenin nafile inkârı yerine onu tanıyıp bilince yükseltmeyi önerir. Ruhumuzun gölge yönünü tanımak, kusursuz olmadığımızı kabul etmemiz için bize gereken alçakgönüllülüğü sağlar. Bu yapılmadıkça, kişinin kendi gölge kompleksini yansıtması (projeksiyon) iletişim bozukluğuna ve ruhta derin yaralara yol açar. Modern insan, kendini içinde bulduğu bu bölünmeden ancak gölgesini olduğu gibi kabul edip kabullenirse kurtulabilir, kendi içinde bir bütün olma şansı yakalayabilir ve ancak o zaman ruhsal anlamda büyür. Kişi ancak karanlığın bilincine vararak aydınlanabilir. En sık düşülen yanılgı insanların kendini tanımayı bilinç düzeyindeki egoyu tanımak ile karıştırmasıdır. Oysa ego sadece kendi içeriğini bilebilir ve bilinçdışı olan gölgeden bihaberdir.  Rüyalarda beliren bu arketipin kendini ifade etmek için kullandığı semboller yılan, ejderha, canavarlar ve şeytanlardır. Rüyaların yorumunda, kişinin bu şeylerle mücadele ettiğini görmesi genelde kendi karanlık gölgesiyle mücadele ettiğinin işaretidir. Düşlerde, gölge figürü her zaman düşü görenle aynı cinsiyetten olur.

G

Görelilik Teorisi

İzafiyet Teorisi de denir. Albert Einstein tarafından 1905 yılında ortaya konulan fizik kuramıdır. Buna göre, bütün varlıklar ve varlığın fiziki olayları izafidir. Zaman, mekân ve hareket, birbirlerinden bağımsız olmadıkları gibi birbirlerine izafidirler. Einstein’dan önce izafiyet üzerine çeşitli araştırmalar yapanlar Galileo Galilei ve Rene Descartes’tır. Özel İzafiyet Teorisi, uzaklığın ve zamanın gözlemciye bağlı olarak değişebileceğini ifade ederek Newton'ın mutlak uzay zaman kavramını anlamsızlaştırır. Uzay ve zaman gözlemciye bağlı olarak farklı algılanabilir. Bu teoriye göre madde enerjinin bir tezahürüdür. İzafiyet Teorisi, ışık hızına oranla hızların çok küçük olduğu uygulama alanlarında Newton mekaniği ile aynı sonuçları verir. Özel İzafiyet Teorisi yalnızca eylemsiz olaylar ile ilgilenir. Einstein daha sonra tüm gözlem çerçevelerine uygulanan ve kütle çekimi kuvvetinin etkisinin de hesaba katıldığı Genel İzafiyet Teorisi’ni geliştirmiştir. İzafiyet Teorisi, günlük yaşamımızda mutlak olarak algıladığımız ‘zaman’ gibi kavramların izafi olduğunu söylerken göreceli olduğunu düşündüğümüz kavramların da mutlak olabileceğini ifade eder. Buna en iyi örnek ışık hızının sabit olmasıdır. Birbirlerine göre hareketi nasıl olursa olsun tüm gözlemciler için ışığın hızı değişmez. Bunun nedeni ışık hızının sadece belli bir doğa olayının (ışığın hızı) olmasının çok ötesinde, uzay ile zamanın birbiriyle ilişkisinin temel matrisi olmasıdır. Bu nedenle de İzafiyet Teorisi hiçbir maddenin ışığın hızına ulaşacak şekilde hızlandırılamayacağını söyler.

H

Halkın Tapınağı Tarikatı

Jim Jones Amerikalı bir kült lider ve vaizdi. Ayrıca kendisini politik bir aktivist ve inanç şifacısı olarak lanse etmişti. 1955 ve 1978 yılları arasında yeni bir dinî hareket olan Halkın Tapınağı Tarikatı'na önderlik etti. Irkçılık karşıtı hümanist tutumu ve sevecenliğiyle özellikle toplumdan dışlanmış, Afrika kökenli ve inançlı kişilerin güvenini kazandı. Zaman zaman kilisede vaazlar verdi ve insanları bazı mucizeleri olduğuna inandırdı. Guyana’da Jonestown adını verdiği bir orman komünü kurdu. Güç zehirlenmesi geçiren Jones, Amerikalı bir senatörün öldürülmesi olayına karıştı. Yakalanacağını anlayan Jones ve yakın çevresindeki has adamları, "devrimci intihar" adını verdikleri bir eyleme başladılar. Jonestown komününde 18 Kasım 1978 tarihinde toplu bir cinayet/intihar merasimi sırasında dokuz yüzden fazla mürit liderlerinin verdiği vaazdan sonra intihar etmiştir. Bazı itirazlar üzerine Jim Jones "Biz intihar etmiyoruz, biz insanlık dışı dünya şartlarını devrimci bir protestoyla kınıyoruz" dedi. Yüzlerce mürit, hiç tereddüt etmeden önce çocuklarını, sonra kendilerini öldürdü. Kaçma teşebbüsünde bulunanlar ya diğer üyelerce intihara zorlandı ya da ateşli silahlarla vurularak öldürüldü. Yetkililer kasabanın dört bir yanına dağılmış 250'ye yakını çocuk 900'den fazla cesedi görünce şoke oldu. Hayatını kaybeden müritlerin %68'inin Afrika kökenli Amerikalı olduğu anlaşıldı.  Bölgede yapılan araştırma sonucu 870 pasaport ele geçirildi. Katliamda 900'den fazla kişinin öldürülmüş olduğu hesaba katıldığında, 40 kadar bebeğin Jonestown'da dünyaya geldiği tespit edildi.

H

Hans Horbiger

İrrasyonelin sınırlarını zorlayan ırkçı Wel öğretisinin sahibidir. Ne kadar ileri gidilebileceğini en iyi aşağıdaki cümleler vermektedir. Hans Horbiger: “En zararlı buluş müspet ilimdir. Çöküşün totemidir o. Çünkü ancak peygamber bilim iddiasında bulunabilir, çünkü peygamber nura ermişliğiyle üstün bir bilince yükselmiştir. Buna karşılık genellikle bilim diye adlandırılan şey bir zehirdir. Psikanaliz ve izafiyet cinsinden yeni buluşlar gerçekte Parsifal ruhuna yöneltilmiş birer silahtır. Wel öğretisi bunlara birer panzehir getirmektedir.”

Adolf Hitler: “Bizi düşüncenin düşmanı olarak lanetliyorlar. Evet öyleyiz ama burjuva biliminin o ahmakça gururu içinde asla kavrayamayacağı kadar derin bir anlamda öyleyiz.”

H

Herakleitos

(MÖ 535 civarı - MÖ 475 civarı) Sokrates öncesi dönemde bir Yunan filozofu ve Efes kentinin bir yerlisi idi. Herakleitos'un hayatı hakkında kesin olarak emin olduğumuz çok şey yoktur. Efes'te kral-rahipler yetiştiren bir aileden geldiği anlaşılmaktadır. Antisthenes görevi kullanma sırası Herakleitos'a geldiğinde, bu hakkını kardeşine bıraktığını söyler. Kendi kendini yetiştirmiştir. Tek başına sürdürdüğü hayattan, felsefesinin seçkinci dilinden ve insanlığın bilinçsiz vurdumduymazlığından sürekli yakınmasından dolayı ona “Karanlık Filozof” ve hatta “Ağlayan Filozof” denmekteydi. Diogenes'e göre Herakleitos çocukluğundan beri olağanüstü bir insandı ve gençliğinde hiçbir şey bilmediğini ve kendini incelediğini söylerdi: "Kendimi keşfettim. Ruhun ucu bucağı yok." Herakleitos, fragmanlarından anlaşıldığı gibi Yunan dünyasında kabul görmüş felsefecileri eleştirmiştir. Miletli filozoflardan etkilenmiştir. ‘Zıtların çatışması ve birliği’ ana öğretisinde Anaksimandros ve Pithagoras’tan etkilendiği açıktır. ‘Ruh’ öğretisinde de Anaksimenes'ten etkilenmiştir. Herakleitos'un her bir cümlesi çok katmanlı ve derindir. Bu nedenle sözlerini anlamak için çaba harcamak gerekir. Daha doğrusu bilmeceyi çözmek gerekir. Çünkü ona göre hakikat gizlenmeyi sever. Geliştirdiği kuramlar temel olarak şunlardır: Karşıtların savaşı, oluşun zorunlu ve tek şartıdır. Eğer karşıtlıklar arasındaki savaş olmasaydı hiçbir şey olmazdı. Kozmos karşıtlıkların savaşının meydana getirdiği bir uyumdur. Karşıt olan şeyler bir araya gelir ve uzlaşmaz olanlardan en güzel uyum doğar. Her şey çatışma sonucunda meydana gelir. Evren zıt unsurlardan meydana gelmiştir. Zıtlıkların birliğini anlatmak için fragmanlarında inen ve çıkan yolun aynı olduğunu, iyi ile kötünün aynı olduğunu, çemberin çevresinde başlangıç ve sonun ortak olduğunu, soğuğun ısınıp sıcağın soğuduğunu; nemlinin kuruyup kurunun nemlendiğini çokça söylemiştir. Herakleitos'a göre her şey akar ve sürekli değişir. Ana madde olarak gördüğü “Ateş” bir an için bile hareketsiz kalmayan bir maddedir. Bu büyük filozofun akış öğretisini ifade eden sözleri şunlardır: “Aynı ırmakta iki kere yıkanılmaz.” Bu evrensel görelilik iyinin, kötünün; doğrunun, yanlışın; adaletin, adaletsizliğin aslında göreli kavramlar oldukları düşüncesini doğurur. Ancak Herakleitos'a göre iyiliğin var olması için kötülüğün, ışığın var olması için karanlığın, tokluğun var olması için açlığın olması gereklidir. Adaletsizlik olmasaydı adaletin adı bilinmezdi. Herakleitos hastalığın sağlığı, açlığın tokluğu, yorgunluğun dinlenmeyi hoş kıldığını söyler.

Herakleitos'un en çok önem verdiği şey bilgeliktir. "Ölçülü olmak en büyük erdemdir. Bilgelik doğaya kulak vererek hakikati söylemek ve doğru olanı yapmaktır. Bilgelik tektir, her şeyi her şeyle yöneten düşünceyi bilmektir."

H

Hermann Minkowski

(22.06.1864 – 12.01.1909) Alman matematikçi ve akademisyen. Sayıların geometrisini yarattı ve geliştirdi. Sayı teorisi, matematiksel fizik ve izafiyet teorisindeki problemleri çözmek için geometrik yöntemler kullandı. 1907’de kendi bulduğu bir metrikle donatılmış dört boyutlu özel bir uzaya başvurarak eski öğrencisi Einstein'ın Özel İzafiyet Teorisi’nin geometrik olarak anlaşılabileceğini gösterdi. Bugün buna bir klasik sayılan Minkowski Uzayzamanı denmektedir.

H

Hermes Trismegistus

Yunanlıların ve Mısırlıların ay tanrısı Thot’a verdikleri ad. Üç kere büyük Hermes anlamına gelir. Antik Mısır metinleri üzerinde çalışan araştırmacılara göre, hem bir tanrının, yaşamış bir bilgenin hem de bir rahip sınıfının adıdır. Hermetizm fikrinin temel taşı olan Hermetika'yı yazmıştır. Aynı zamanda Tabula Smaragdina’yı (Zümrüt Levha) yazdığına inanılır. Yunanlılar ona pek çok özellik yüklemişler, bir kral ve din adamı yanında astroloji ve simyanın kurucusu bir büyücü olarak görmüşlerdir. Tevrat’a göre altıncı kuşaktan Hanok Peygamber’dir.  Kuran’da geçen İdris Peygamber olduğu da rivayet edilir. Göklerin esrarını bilen biri olduğu söylenir. Tanrının onu göğe aldığına inanılır.

H

Hermetizm

Adını Hermes Trismegistus’tan almıştır. Hermetik rahipler, hassas bir sanat olan zehir hazırlamasını çok iyi bildiklerinden ve büyü uygulamalarında bulunduklarından Hermes, bu gizli ilimlerin tanrısı sayılmıştır. Hermetizm, yalnızca erginlenmişlerin anlayabilecekleri bir bilgiler bütünü olarak kabul edilmiştir. Ortaçağ’da Hermetizm terimi, Hristiyanlığın ilk üç yüz yılında oluşturulmuş olan ve Hermes Trismegistus’a atfedilen Hermetik yazıların dayandığı öğretiler bütününü belirtmek için kullanılırdı. Günümüzde ise bu terim, bütün büyüsel, simyasal ve astrolojik metinlerin tamamı için kullanılmaktadır. Batı simyası her zaman, kökleri ünlü Hermes Trismegistus'a uzanan ve bir felsefi-spiritüel sistem olan Hermetizm ile yakın ilişki içinde olmuştur. 17. yüzyılın önemli bir gizemci ekolü olan Gül-Haçlar, Altın Şafak Hermetik Cemiyeti, Ordo Templi Orientis ve daha pek çok tarikatın doğuşunda etkili olmuştur. Yakın Çağ’da simyanın uygulamalı kısmı kimyaya dönüşmeye başlarken mistik ve Hermetik tarafı modern felsefi simyanın nüvesini oluşturmuştur. Günümüzde, simya mistik, ezoterik ve sanatsal yönleri nedeniyle bilim tarihçileri ile filozofların ilgi alanına girmektedir. Hermetik yazılar içinde en önemlisi kuşkusuz Tabula Smaragdina’dır. Zümrüt Levha ya da Zümrüt Tablet olarak tercüme edilebilir. 13. yüzyıl simyacılarından Albertus Magnus’a göre Hermes’in mezarını bulan Büyük İskender aynı zamanda bu tabletlerin gün yüzüne çıkmasının da müsebbibidir. Ayrıca birinci yüzyılda yaşamış olan Pagan ermiş Tyanalı Apollonius’un    Kitab-ı Sırrı Al-Hâlika’sının içerisinde zümrüt levhanın bir versiyonu bulunmaktadır.

Zümrüt Levha: “Aşağıda olan yukarıda olan gibidir, yukarıda olan da aşağıda olan gibidir ve birlikte tek bir şeyin mucizesini gerçekleştirirler. Ve bütün her şey bir olandan geldiğinden, bir olanın düşüncesinden gelmiştir. Böylece her şey bu tek olandan uyum sağlayarak çıktı. Güneş onun babasıdır, Ay annesidir. Rüzgâr onu karnında taşımıştır, Toprak beslemiştir. Dünyanın bütün gücünün babası budur. Onun gücü eğer toprağa dönerse her şeye yeter. Toprağı ateşten ayıracaksın, sübtil olanı kalın olandan; bu büyük bir maharetle olmalı. Topraktan gökyüzüne çıkacak ve yeniden toprağa inecek ve yukarıda ve aşağıda olanın gücünü alacak. Bununla bütün dünyanın zaferi senin olacak; bunun için bütün karanlık senden uzaklaşacak. Bu bütün kuvvetlerin en kuvvetlisi çünkü her sübtil şeyi yenecek, her katı şeyin içine girecek. Dünya da böyle yaratıldı. Hayranlık verici biçimler bundan çıktı, bunların ortamı buradadır. Bu yüzden bana Üç Kere Büyük Hermes denir, çünkü bütün dünyanın felsefesinin üç bölümü de bana aittir. Güneş’in yaptıkları hakkındaki söylediklerim böylece bitiyor ve tamamlanıyor.”

H

Heterodoks

Yunanca "farklı" anlamına gelen heteros ile "öğreti, düşünce" anlamındaki doxa sözcüklerinin birleştirilmesiyle oluşmuştur. Ana akımdan sapmış olan anlamına gelir. Bu kavram, dinî gruplar arasında kendilerini kutsal metne ve din kurucusunun gösterdiği yola en uygun davranan ortodoks gruplar tarafından azınlıkta kalan gruplar için kullanılmıştır. Osmanlı’da bu gruplar Aleviler, Bektaşiler, Hurufiler, Kızılbaşlar, Kalenderiler ve Mevleviler olarak sayılabilir.

H

Hieros gamos

Yunanca hieros (sağlam) ile gamos (evlilik) sözcüklerinden oluşmuş sağlam evlilik ya da kutsal evlilik olarak tercüme edilebilecek, antik çağların yeniden doğuş gizemlerinde ve simyada, karşıt çiftlerinin birleşmesi olgusudur. Ayrıca bir erkek ve bir kadın katılımcının tanrıları temsil ettiği sembolik bir evlilik töreni oyununu andıran cinsel bir ritüeldir. Hieros gamos kavramı sadece ritüelde gerçekleştirilmez aynı zamanda tamamen sembolik veya mitolojik bağlamda, özellikle simyada ve dolayısıyla Jung psikolojisinde kullanılır. Hinduizm, Tantrik Budizm, Sümer bahar bayramı, Dionysos kültü ve Wicca kültünde uygulamalarına rastlanır. Hazreti İsa'yla kilisenin damat ve gelin (sponsus ve sponsa) olarak sunulması en tipik örneklerden biri olarak gösterilebilir.

H

Hildegardis Bingensis

Azize Bingenli Hildegard (1098 – 17 Eylül 1179), Benediktin tarikatına mensup Alman rahibe, yazar, besteci, filozof, Hıristiyan mistik, vizyoner, alfabe mucidi, filozof, hezârfen. Ortaçağ Avrupası'nın en tanınmış kadın şahsiyetlerinden birisi olan Bingenli Hildegard, Roma Katolik Kilisesi tarafında azize olarak kabul edilmiştir. Ölümünden 833 yıl sonra bile hâlâ Katolik hafızada canlıdır ve 2012 yılında Papa Benedictus tarafından "Kilise Doktoru" ilan edilmiştir. Birçok alanda eser vermiş; bitkileri, hayvanları, doğadaki canlı-cansız varlıkları konu alan kitabıyla tarihin ilk kadın doğa bilimcilerinden birisi olmuştur. Ortaçağ'ın önemli bestecilerinden birisiydi. Ordo Virtutum adlı ünlü oratoryoyu bestelemiştir. Lingua Ignota adlı kendine özgü bir dil geliştirmiştir. Günlüklerine yazdığı vizyonlarından temellenen kehanetler, Budizm, Hinduizm ve Amerika yerlilerinin din ritüelleriyle paralellikler taşıması açısından mistisizmin önemli eserleri arasında sayılır. Zamanının ünlü şahsiyetlerine yazdığı günümüze kadar ulaşan 400'ü aşkın mektup, Ortaçağ Avrupası'ndaki güç ilişkilerine ve gündelik hayata ışık tutması bakımından önemlidir.

H

Hinduizm’in 3 büyük tanrısı

Hinduizm’in 3 büyük tanrısı Brahma, Vişnu ve Şiva’dır. Brahma yaratıcı, Vişnu koruyucu, Şiva yok edici prensiptir. Üçüne birden Trimurti denir. Brahma 4 yüzlü ve 4 kolludur. Vişnu mavi renkte 4 ve daha fazla kolludur. Şiva’nın boynu ve kolları yılanlar ile dolu olup kafataslarından yapılmış bir kolye takar. İki kaşı arasında üçüncü bir gözü vardır. Öldürmeye karar verdiği her şeyi bu üçüncü gözünü açarak yok eder.

I

I Ching - Yi Jing

Aşağıdaki açıklama bölümü yayınevimiz tarafından yayınlanmış Hervé M. Abajoli’nin yazdığı I Ching Değişimler Kitabı’nın (Kehanet Seti) önsözüdür. “Elinizde tuttuğunuz kitap sadece bir kitap değildir. O, kadim Çin’in bereketli kültüründe binlerce yıl önce filiz vermiş ve bugüne kadar geçen sürede Lao Tzu, Kral Wen, Zhou Dükü, Konfüçyüs gibi bilgelerin elinde daha da zenginleşmiş önemli bir kehanetler ansiklopedisidir. Kadim Çin düşüncesinin temelini oluşturan evren tasavvuru ve onun işleyişi mitine dayanır. I Ching kelimelerle değil resimlerle konuşur. Daha doğrusu resim ve simgelerle yapılan bir anlatımla yani piktogramlarla. Batılı zihin bunu kavramakta çok zorlanır çünkü bu yazıda maskülen/feminen, tekil/çoğul, kip, noktalama işareti ya da edat bulunmaz. Değerli olan da budur! Kelimelerin dar anlamları arasına sıkışmak zorunda olmayan sembolleri yorumlamak, insanın hayal gücünü kullanarak bilinçdışı ile olan ilişkisini geliştirmesine imkân tanır. Bu da sezginin uçsuz bucaksız bereketli alanına girmek demektir. Genelde panayır falcılığında kullanılan ve hemen herkesin bildiği diğer kehanet yöntemleriyle kesinlikle kıyaslanmamalıdır. Çünkü o, zamanın üzerinde yükselen ve onun sırlarını bize fısıldayan bir araçtır. Bu aracı kullanmayı kısmen dahi olsa öğrenen kişinin bilgelik yolunda ilerlemesi kolaylaşır. Böylece birey hayatının en önemli dönüm noktalarında kendisini doğanın ya da arketiplerin akışına göre doğru yere konumlandırabilir. Bu sayede insanın hayatı kolaylaşır ve ruhuyla bedeni için faydalı, yaratıcı işlere zaman yaratmış olur.

Peki nedir bu kitap? Neden bir düz-çizgi ile kesik-çizgi üzerine yazılmış ihtimal 3000 yılı geçkin bir metin bugün de hâlâ geçerliliğini koruyor? Bu kadar akıllı insanı ona çeken hangi özelliğidir? Konfüçyüs neden fazladan bir 50 yılı daha olsa onları bu kitabı anlamaya adayacağını söylemek ihtiyacı duymuştur? Mao Tse-Tung “Uzun Yürüyüş” öncesi neden onu yanından ayırmamıştır? Mesela aydınlanma çağının meşhur doğa felsefecisi büyük matematikçi Leibniz 1703 yılında neden onun üzerine bir yorum yazma ihtiyacı hissetmiştir? İdealist büyük Alman filozofu G. W. F. Hegel neden bu yoruma müdahil olmuştur? Yetmez, neden Leibniz’in matematiksel, bilimsel ve metafiziksel kavramları ifade edebilmek için üzerinde kafa patlattığı “Evrensel Biçimsel Lisan” hayalinin temelinde yer alır? Ve neden Boole cebiri, lineer cebir ve bugün hepimizin bilsek de bilmesek de kullanmakta olduğu “binary” (0/1) bilgisayar mantığının temeli ile aralarında tam bir paralellik vardır? Peki, Kuantum mekaniğinin kurucu babalarından Niels Bohr’un insanlığa hediye ettiği bilimsel keşfi “Tamamlayıcılık Prensibi” üzerinde çalışırken sık sık I Ching’in temel kavramlarına başvurduğu söylemini nasıl değerlendirmek gerekir? Ya da Analitik Psikoloji’nin kurucu babası C. G. Jung, nedensellik ilkesinin yetersiz kaldığı olaylara bir alternatif olarak önerdiği senkronisite (Eşzamanlılık) önermesini neden bu kitaptan ilham alarak yapmıştır?

Modern pozitif bilimlerin, felsefenin, sanatın en nadide beyinlerini genellikle merak içinde bırakan bazen de yolundan saptıran ve en sonunda kulaklarına -en hafif tabirle- “açıklanamaz” öngörüler fısıldayan bu Yaşlı Bilge’nin sırrı nedir?

Hiçbir zaman yanılmaması olabilir mi? Çünkü onunla kısa bir süre haşır neşir olan tecrübesiz bir “Değişimler Yolcusu” bile onun neredeyse hiç yanılmadığını fark eder. O zaman haddimizi aşıp kısa bir açıklama çabasına girişelim ve tedbiren şunu da eklemeyi unutmayalım: Galip sayılır bu yolda mağlup!”

İ

İnisiyasyon, Erginlenme

Initiation (Fr.); Tekris (Osm. T.); Eriştirme de denir. Erginlenme, gizli bir örgüte kabul edilmeden önce talebenin (inisiye adayı, mürit, chelah) ruhsal gelişimi için, işin ehli bir üstadın sürekli denetiminde, uzun ve çileli bir eğitim alması ve eğitimi tamamladığında ‘inisiye’ edilerek örgüte kabul edilme törenine verilen addır. Tüm kadim inisiyasyonlarda gizlilik kadar önemli olan diğer husus adayın seçimidir. Adayın kabul edilmesi için önce bazı yetenekleri taşıyıp taşımadığına ve belirli bir manevi düzeyde bulunup bulunmadığına bakılır, bu koşulların bulunması durumunda aday bazı ön sınavlardan geçirilirdi. Bu sınavlar kadim Mısır, Moğol Şamanları, Maya, Mithraizm, Eleusis, Orfe ve Pisagor disiplinlerinde farklı farklı uygulanmıştır. Üstat eğitime başladığında, ezbercilikten ari yaklaşımlarla talebeye çözüm yolu ve yöntemlerini öğreterek onu kurtuluş ya da aydınlanma denilen hedefe kendi iç çalışmasıyla eriştirmeye çalışırdı. Bir üstat, talebenin kalbinden ve aklından geçenleri bilebilir ve hatta onun rüyalarını denetleyebilirdi. Mircea Eliade’nin kitaplarında aktardığı gibi Asya’nın Şamanist erginlenme törenlerinde üstadın talebesini öte âleme götürüp geri getirdiği hakkında pek çok bilgi mevcuttur.

K

Knidos Afroditi Heykeli

Rivayet, Praksiteles’in Datça yakınlarında bulunan Knidos’ta ressam arkadaşlarıyla birlikte sahilde şarap içtiği bir gece yakınlardaki manastırdan serinlemeye gelen rahibeler içinde sadece bir tanesinin tamamen soyunarak denize girmesi üzerine gördüğü vücuda vurularak onun heykelini yapmak için baş rahibeden izin koparması üzerinedir. Yine rivayettendir ki, Praksiteles kızın heykelini yaparken onun rahibe olmadan önce namusunu korumak için bir adam öldürdüğünü, yargıçların da onu ölüme mahkûm ettiğini, bunun üzerine son çare olarak avukatının karar okunurken kızın üzerindeki tüm giysileri yırttıktan sonra “Sayın Yargıçlar bu memelere bakın, onları sonsuza kadar yok etmeye razı olacak mısınız?” diye sorması üzerine yargıçların karar değiştirip kızı ömür boyu bir manastırda yaşamaya mahkûm ettiklerini öğrendiği yönündedir.

K

Kompleks

Kompleks teriminin ilk kez Jung tarafından kullanıldığı kabul edilmektedir. Jung'a göre kompleksler, travmatik etkiler ya da birbirine uymayan eğilimleri nedeniyle kopmuş ruhsal parçacıklardır. Sözcük çağrışım deneylerinin gösterdiği gibi, iradenin niyetlerine karışırlar ve bilinçli davranışı rahatsız ederler. Belleğe ve çağrışım süreçlerine engel olurlar. Kendi yasalarına göre ortaya çıkarlar ya da yok olurlar. Geçici bir süre için bilince sahip olabilirler ve konuşma ve davranışlarda bilinçli olmayan etkilere neden olabilirler. Akıl hastalarının duyduğu seslerde ruhların otomatik yazılar ve ona benzer yöntemlerle kendilerini ifade ettiğini söylemeleri gibi, onlar da bazen ayrı bir kişilik olarak ortaya çıkarak kişisel bir ego niteliğine bürünebilirler. Kompleksleri hastanın uydurduğunu düşünenler için Jung şöyle der: "Komplekslerin, önemli ölçüde özerkliğe sahip olduğu, 'hayalî' olduğu düşünülen acıların da meşruları kadar acı verdiği, hastalık korkusunun; hastanın kendisi, doktoru ve toplumun geneli tarafından 'hayal ürünü' olduğu iddia edilse bile en ufak bir yok olma eğilimi göstermediği kesinlikle ortaya çıkmıştır. Kompleks, bir grup düşünceye karşılık gelen ve kelime çağrışım testinde geciken tepki süresi sayesinde; garip ve bazen acı veren hislerin bütününü temsil eder. Buna büyük önem atfeden C. G. Jung, mesleğinin başında kuramının temelini kompleks üzerine kurmuş ve o dönemde psikoloji ekolü “Kompleks Psikoloji” olarak anılmıştır. Bu terim Freud ve Adler tarafından da benimsenmişti.

K

Kuantum Mekaniği

Madde ve ışığın, atom ve atomaltı seviyelerdeki davranışlarını inceleyen bir bilim dalıdır. Moleküllerin, atomların ve bunları meydana getiren elektron, proton, nötron, kuark, gluon ve benzeri atomaltı parçacıkların özelliklerini açıklamaya çalışır. Çalışma alanı, parçacıkların birbirleriyle ve ışık, X ışını, gama ışını gibi elektromanyetik radyasyonlarla olan etkileşimlerini de kapsar. İngilizcedeki karşılığı quantum, Latince 'quantus' (ne kadar ne büyüklükte) sözcüğünden gelir ve kuramın belirli fiziksel nicelikler için kullandığı kesikli birimlere gönderme yapar. İngilizce 'mechanics' sözcüğü ise "bir şeyin çalışma prensibi" anlamına gelir. Belirsizlik ilkesi, anti madde, Planck Sabiti, kara cisim ışınımı, dalga kuramı, alan teorileri gibi kavram ve kuramlar bu alanda geliştirilmiş ve klasik fiziğin sarsılmasına ve farklılaşmasına sebep olmuştur.

L

Lut Peygamber’in karısı

Tevrat ve Eski Ahit yazıtlarına göre Sodom ve Gomorra’nın yok edilmesine karar verilmesinden sonra Lut Peygamber’e görünen 2 melek ona ailesiyle birlikte kaçması gerektiğini haber vermiştir. Meleklerin kimsenin geriye dönüp bakmaması gerektiği uyarısını dikkate almayan Lut’un karısı Edith dönüp yanmakta olan Sodom şehrine baktığında tuzdan bir heykele dönüşmüştür.

karga karanlık gece büyük sır üstadı kitapları_edited.jpg

Büyük Sır Üstadı roman serisi

"Kitabı bitirdim. Türkçede böyle eser yok. (Bu zaten açık.) Tekrar bu kez defter tutarak okumam gerekiyor. Bana çok şey kattı ve dünyaya bakışımı değiştirdi." İhsan Oktay Anar

bottom of page